Ülkemizde son zamanlarda kadın cinayetleri ve şiddet olaylarının artması, toplumda büyük bir infial yarattı. Bu korkunç olaylardan biri de Sinem’in vahşice katledilmesi oldu. Sinem, 32 yaşında genç bir kadın olarak, yaşadığı şiddetten dolayı mahkemeden uzaklaştırma kararı almıştı. Ancak ne yazık ki bu tedbirler Sinem’in yaşamını korumaya yetmedi. Olayın detayları, sadece güvenlik açıklarını değil, aynı zamanda sistemin bu tür vakalardaki yetersizliklerini de gözler önüne serdi.
İstanbul’da yaşanan bu olay, mahkemeler tarafından verilen uzaklaştırma kararlarının ne kadar etkili olduğuna dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Sinem’in eski sevgilisi, ona yönelik tehditler savurarak, sürekli bir korku ve güvensizlik ortamı yaratmıştı. Sinem, bu tehditler karşısında çaresiz kalmış, mahkemeden uzaklaştırma talep etmişti. Mahkeme, durumu ciddiye alarak, Sinem’in eski sevgilisinin ona yaklaşmasını yasaklayan bir karar aldı. Fakat her ne kadar yasal bir tedbir alındıysa da, bu durum katilin iradesini ve niyetini değiştirmedi.
Bir başka çarpıcı detay ise, Sinem'in eski sevgilisinin işlediği suçların önceden kayıtlara geçmiş olmasıydı. Daha önce benzer suçlarla yargılanmış olan bu kişi, yine de hiçbir ciddi caydırıcı önlemle karşılaşmamıştı. Uzaklaştırma kararının, bir yargı kararı olmanın ötesinde, sadece kağıt üzerinde kalması, Sinem’in toplumsal olarak maruz kaldığı şiddet belağını bir kez daha gözler önüne serdi.
Olay, Sinem’in evinde yaşandı. Uzaklaştırma kararına rağmen, katil, Sinem’in evinin balkonuna tırmanarak içeri girdi. İhbar üzerine gelen güvenlik güçleri, katilin Sinem’e ne kadar yaklaşabileceğini belirleyen yasal kararın baştan beri bir tehdit unsuru oluşturduğunu anlayamadı. Sinem’in feci bir şekilde hayatını kaybetmesi, hemen sonrasında kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı. 'Bireyler nasıl korunacak?' soruları, yetkililere yöneltildi. Birçok sosyal medya kullanıcısı, kadınların hayatlarını korumak için daha etkin yasaların geçerli olması gerektiğini dile getirdi. Uzaklaştırma kararlarının sadece bir hükümden ibaret olmaması, uygulamada da ciddi değişikliklerin yapılmasını talep etti.
Olayın ardından başlatılan kampanyalar, tüm kadınların yaşam güvenliğine dair acil bir durum oluşturmakta. "Kadın cinayetleri politiktir" söylemi, bu türden şiddet olaylarının aslında sadece bireysel bir mesele olmadığını, sistemik sorunlardan kaynaklandığını ortaya koyuyor. Uzaklaştırma kararının ve diğer yasal tedbirlerin yeterliliği konusunda hızla yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Sinem gibi kadınların yaşam hakkının, yasal düzenlemeler ile korunması elzemdir, aksi takdirde daha fazla yaşamın sona ermesi kaçınılmaz olacaktır.
İstanbul'daki bu olay, yalnızca bir cinayet değil, kadınların yaşamakta olduğu korkulu hayatların da bir yansımasıdır. Sinem’in cinayetinin ardından, pek çok kadın sosyal platformlarda kendi hikayelerini paylaşarak, benzer durumlarla mücadele ettiklerini dile getiriyorlar. Her bir kadın, bir diğerinden güç almakta ve toplumsal bir hareket oluşturmaktadır. Gazetelerde ve sosyal medyada yer alan paylaşımlar, kamuoyunun dikkatini çekerek, yeterli ve etkin yasaların hazırlanması gerekliliğini vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, Sinem’in ölümünden sonra toplumda oluşan tepkilerin yanı sıra, yetkililerin bu soruna karşı alacağı tedbirler; gelecekte benzer olayların yaşanmaması adına kritik bir öneme sahiptir. Herkesin eşit haklara sahip olduğu, kadınların ve tüm bireylerin güvenli bir şekilde yaşam sürdürebileceği bir dünya için mücadele etmek gerekmektedir. Bu tür vahşetlerin önlenmesi için, sadece kanunların değil, toplumsal bilinç ve duyarlılığın da bir arada ilerlemesi gerekiyor. Sinem’in hayatı, bize kadın cinayetlerinin asla göz ardı edilemeyecek, üzerinde çalışılması gereken bir konu olduğunu tekrar hatırlatıyor.